Yemek yapabilmek niye önemli?
Türkiye’de yemek yapabilen nerdeyse kimse yok dediğimde insanların bana şaşkın bakışlarını hatırlıyorum.
Şahane yemek kültürüyle bilinen; döner, yoğurt, baklava gibi yöresel yemekleri bütün dünyada inanılmaz derece ünlü ve popüler olan bir ülkeyiz. Bunun dışında Türkiye’yi ziyaret etmiş harhangi bir yabancı turiste sorun; ilk duyacağınız şey niye günde 5 kere birinin bağırdığı, ikinci duyacağınız şey niye kulüplere beni almadıkları, üçüncü duyacağınız şey ise yöresel yemeklerin ne kadar enfes olduğu olacaktır.
Peki niye Türkiye’de kimsenin yemek yapamadığını düşünüyorum?
Bunu söylemek için yemek yapmayı ve amacını tanımlamak lazım. Yemek yapmanın NIHAI VE EN ÖNEMLİ amacı beslenmektir, bünyeye gıda almaktır.
Yemek, herşeyden önce vücudunuza aldığınız yakıttır. Bir araba LPG tüple de gider dizel benzinle de gider ama ikisi arasında inanılmaz bir performans ve kalite farkı olacaktır.
Size faydası olmayan yemek “iyi” yapılmış bir yemek değildir.
Bu kalorili, kalorisiz; kolestrollü, kolestrolsüz; yağlı, yağsız ve hatta lezzetli, lezzetsiz (lezzet nedir? yıllardır kendinizi alıştırdığınız glikoz mu?) gibi sığ ayrımlarda değil sadece faydalı, kaliteli yakıt veya faydasız olarak ayrımlandırılır. Diğer bütün etiketler bundan sonra geliyor.
Ama ülkemizde nedense bu faktör tamamen gözden çıkarılır, 20 yaşında hiçbir şey yapmaya enerjisi olmayan, kafasındaki bulutların nedenini merak ederek günden güne hayatta kalmaya çalışan bir nesil, 40 yaşındaki insanların 60 yaşındaki insanlara dönüşmesi ve 60 yaşındaki insanların bütün fonksiyonel kabiliyetlerini yitirip, “yürüyen bitki” statüsüne girmesi ülkemizde bir norm olarak görülüyor.
Benim görevim size bunun dünyadaki en absürt şey olduğunu söylemekte.
Bunun olmasının sadece ve sadece 2 sebebi var; vücudunuza aldığınız yakıtın kötü olmasının sonucunda performansınızın çok normal olarak düşmesi ve egzersiz yapmamak. Bugünkü konumuz yemeklerde.
İnsanlar bana sürekli soruyor: Nasıl sürekli bu kadar mutlusun? Bu kadar enerjik olmayı nasıl başarıyorsun? Nasıl ne olursa olsun modun düşmüyor? Cevabı çok basit ama çok tuhaf: Yemek yapabiliyorum.
Mutluluk, Enerji ve Yedikleriniz
Bu konu sizde sıcak bir günde buz gibi suya atılma etkisi bıraktıysa korkmayın. Ben dahil, herkese aynı şey oldu.
Biz insan ırkı olarak alışkanlıklarımızdan oluşan canlılarız ve beynimiz alışkanlıklarımızı bizi hayatta tutan şeyler olduğunu düşünüyor. O yüzden bir alışkanlığı değiştirmek bilinçaltımızda kendimizi ölüm tehlikesine sokmak olarak algılandığından inanılmaz bir dirençle karşılaşıyor ve beynimiz olayı şu anki gerçekleğimizi hayatta tutacak şekilde binbir türlü şekilde rasyonelize ediyor.
Eğer kendi düşüncelerinizin bilincinde değilseniz ve beyninizin size söylediği hey şeyle kendinizi özdeşleştiriyorsanız bu bok fırtınasının içinde kaybolmak gerçekten çok kolay. Hadi deneyelim.
“Ya bunlar saçmalık. Ben yıllardır böyle besleniyorum, hiç birşey olmadı. Acaba ajandaları ne? Hiçbir etkisi yok bu saçmalıkların ben gayet iyiyim. Ben başka türlü doymuyorum. Bu insanlar hiçbirşey bilmiyor. vs vs.”
Çok başarılı olmadı bence benim yazdıklarım, siz okurken daha iyisini yapın lütfen. Yalnız bilmenizi isterim ki bu bir “görüş” veya “tercih” değil, Simpson’ların sarı olması kadar gerçek ve kaçınılmaz.
Bu konuda bilimsel ve kapsamlı bilgi edinmek istiyorsanız okumanız gereken 2 çok önemli kitap var: The Ultramind Solution ve The Mood Cure. Onun dışında Primal Blueprint size ketojenik bir bakış açısıyla günümüz ve primitiv insanın yeme alışkanlıklarının farkını ve bunun katastropik sonuçlarını bize anlatıyor.
X
Özetlersek…
Ancak “layman” insanlar kısa bir özet geçecek olursam. İnsanların nasıl hissettiği, yani moodları ve enerjileri çoğunlukla psikolojik değil, kimyasal bir şey. (Buna Julia Ross, False Moods diyor.) Eğer vücudunuzun endorfin salgılama kapasitesi çok zayıfsa siz ne kadar mutlu olursanız olun, mutlu hissedemezsiniz veya bu çok pastoral bir tonda olur.
En basit örneği ne zaman şeker yerseniz vücudunuz bir insülin spike yaşıyor ve bunun sonucunda vücudunuza anlık olarak inanılmaz bir endorfin (mutluluk hormonu, mutlu hissetmenizi sağlayan şey) salgılıyor. Bunun sonucunda vücudunuzda olan endorfin stoğu yok denecek kadar azalıyor ve yeniden endorfin üretmek için vücudunuzun bir sürü sağlıklı yağa, mineral ve vitamine ihtiyacı var ve çılgın bir tahmin yapacak olursam muhtemelen bunları şu anki diyetinizde almıyorsunuz.
Yani vücudunuz mutluluk hormonunu yeniden üretemiyor ve olan da size çok az geliyor, bir daha mutlu hissetmek için o “hit”i almak için yeniden şekere ihtiyaç duyuyorsunuz ve her zaman attığınız şeker bir öncekinden daha az sizi mutlu ediyor ama daha çok kaynak tüketiyor. Bir süre sonra iyi hissetmek için şekere ihtiyaç duyuyorsunuz ve bu iyi his bir flaş şeklinde anlık oluyor ve sonrasında inanılmaz bir düşüşü oluyor.
Kısaca özetlersek; şeker tüketmenin kokain almaktan hiçbir farklı yok, aslında var, muhtemelen kokainin sağlığınıza daha az kötü etkisi var ve daha az bağımlılık yapıyor.
Bu sadece olayın şeker yönü ve diğer uyuşturucu gıdaları başka bir yazının konusu.
Bu olayın ne kadar dramatik etkilere sebep olduğu hakkında gerçekten hiçbir fikriniz yok, ruh halinizde sizi dehşete düşürecek ve şeker tüketen insanlara inanılmaz bir korkuyla bakmanızı sağlayacak bir değişim yaşayacaksınız eğer hayatınızdan bunu çıkarabilirseniz.
X
Doğru Yemek Kültürü ve Türkiye…
Şimdi zurnanın zur dediği yere geliyoruz, bunu Türkiye’de nasıl yapacağız? Evet. Mission Impossible.
Ülkemizde ne yazık ki her yemeğin yanında kocaman bir ekmek bize servis edilir, çoğu yemeğimizin içine şeker ve zararlı yağlarla dolu soslar atılır, ürünlerimizin çoğu organik değildir ve hiçbir zaman size uyucak bir seçenek de bulamazsınız. Olayın ne kadar derinlere köklendiğini gözlerinizle görünce gerçekten hayrete düşüyorsunuz.
Yurt dışında belli yerlerde yaşama şansım oldu ve gittiğim her yerde, sağlıklı yemek yemek isteyen biri hiçbir sorun olmadan sağlıklı yiyebiliyor. Health shop’lardır, Juice bar’lardır, sağlıklı menülerdir, zaten hiçbir yerde olmayan obsesif bir ekmek kültürünün olmamasıdır derken hiç sıkıntısız sağlıklı yaşamak mümkün ve bu bir niche market olsada bir market, sağlıklı yaşama yönelik restoranlar, kafeler, hazır meyve satan yerler her yerde görebileceğiniz sahneler.
Ben İzmir’de meyve satmaya kalkan bir yerle karşılaştım ve çok mutlu olmuştum, içine girdim ve sundukları her şeyde çikolata sosu ve pudra şekerini görmemle gerçekten kahroldum. Yani, what’s the point? Tabiki 1 ay içinde battılar.
Onun dışında bu ülkede dışardan yediğiniz herhangi bir yemekte yememeniz gereken bir şey bulmak mümkün. Ekmek, sağlıksız yağ (margarin, bitkisel yağlar), içinde şeker içeren soslar (sriracha, birkaç naturel acı sos ve doğal hardal hariç nerdeyse her şey), pirinç pilavı, patates (ve genel olarak kızartmalar) olmayan yemek göreli ne kadar oluyor? Yeni açılmış bir balıkçı gördüm ve içine girince balıklarını dondurulmuş alıp harca sokup fritözde kızarttıklarını görünce elimi alnımın ortasına koyup mutlu çocukluk anılarımı düşündüm.
Salata söylediğinizde bile içine makarna koyan yerler mevcut. Ülkede birkaç pahalıya ithal ürün satan market dışında tofu alınacak bir yer yok, vegan arkadaşlarım protein eksikliğinden ölmek üzere.
Burdan anlayacağınız üzere ne yazık ki ülkemizde dışardan yemek yerseniz vücuduzun gerekli hormonları üretmesi ve sizin hayatınıza ihtiyaç duyduğunuz enerji ve canlılıkla devam etmeniz M Ü M K Ü N D E Ğ İ L. Gerçekten. Ben denedim. Olmuyor.
O yüzden sizin mutlu olmanızın, hayatta enerjik, pozitif bir auranızın olmanızın, kendinizi özgür, canlı ve uyanık hissetmenizin, girişimci olabilmenizin ve mental potansiyelinizin tümünü kullanabilmenizin ilk ve en önemli şartı ne?
Yemek yapabilmek…